Rahat battı, derler ya.. Aynen öyle. Yıllardır kanıksadığımız bazı popülist ve kurnaz ataklar, yeniden göz kırpıyor. Mesela deniyor ki .. – Merkez Bankası, ayağını frenden çeksin, iç talep canlansın. Birazcık enflasyondan bir şey olmaz. Yani.. – Yeter ki büyüyelim, enflasyondaki yükselişi bir süre ihmal edebiliriz. Acaba öyle mi? *** 2011’de hızla büyürken, enflasyonu ihmal edebileceğimizi düşünmüştük. Sonuç, pek parlak olmadı. 2011’i, çift rakamlı enflasyonla (yüzde 10.4) kapattık. Enflasyon hedefini (yüzde 5.5) bir hayli yukarıdan ıskaladık. 2011’de ithalat fiyatları, döviz kurları ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki gelişmeler, hedefin ıskalanmasına yol açtı. 2010’un son çeyreğinden 2011’in Aralık ayına kadar, TL cinsinden ithalat fiyatlarının artışı, yüzde 40’ı aşmıştı. Sadece ithalat fiyatları ve döviz kurlarının yıllık enflasyon üzerindeki etkisi, yaklaşık 5 puana ulaştı. Yüzde 15 civarında artan işlenmemiş gıda fiyatlarının yıllık enflasyona yansıması, 2 puana yaklaştı. Bunları unutmak mümkün mü? *** Diyelim ki, 2011’i unuttunuz. 35 yıllık yüksek kronik enflasyonumuzu ve onun getirdiği tahribatı da mı unuttunuz! Hatırlatmak gerekirse.. Geçmişte, “Enflasyon, ekonomik büyümenin katlanılması gereken bir bedelidir!” safsatası ile uyutulduk. Daha sonra işler değişti. Enflasyonist büyüme duvara çarptığı ve kriz kapıyı çaldığında, “Enflasyon, ekonomik büyümenin engelidir!” demeye başladık. *** Netice itibariyle.. Ulusal ve küresel deneyim, anlamak isteyenlere şunu söylüyor: -Belli bir eşiği aşan enflasyonu, “büyümenin tafrası” ya da “arzu edilmeyen bir yan ürün” olarak hafife alamazsınız. -Fiyat istikrarını ve finansal istikrarı göz ardı ederek, büyüme ve istihdam sağlamayı hedefleyen para ve maliye politikalarına bel bağlayamazsınız. Bu politikalar, krizlerin tohumlarını ektikleri ölçüde, nihai olarak, kendi hedeflerini telef eden “miyop” politikalardır. Unutmayalım ki.. -Mali disiplin ve fiyat istikrarı, bir sürat koşusu değil, bir maraton! Maraton devam ediyor. Lütfen sakin olalım, çelme takmayalım.