Hasretle beklenen yumuşak iniş gerçekleşti. Özetle..
-Cari açık, kademeli olarak geriliyor.
-Dış finansmanda herhangi bir tıkanma görülmüyor.
– İşsizlik düşüyor. Yıl sonu enflasyon hedefinin tutturulacağı tahmin ediliyor.
-AB ülkelerindeki hızlı daralmaya rağmen, bir kısım ihraç ürünlerimiz alternatif pazarlar bulabiliyor.
Tamam da, derdimiz nedir?
İç talebin dibe vurduğu ilk çeyreğe ilişkin büyüme rakamları, bizi tatmin etmedi. Şimdilerde, büyümeye yeniden gaz vermenin yollarını arıyoruz. Popülist papağanların reçetesini biliyoruz:
-Merkez Bankası (MB), para politikasını gevşetsin, krediler patlasın, ekonomi büyüsün! Maalesef reçete kabul görmedi. Para Politikası Kurulu geçen hafta yaptığı toplantıda, temkinli duruşunu değiştirmedi.
***
Bilindiği gibi..
MB, sadece büyüme rakamına bakmıyor. Büyümenin bileşimine, finansmanına odaklanıyor ve soruyor:
-Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Böyle geldi, ama böyle gider mi? Sonra da reflekslerini konuşturuyor:
-Büyüyelim, ama “fiyat istikrarı ve finansal istikrar” zedelenmesin!
-Büyüyelim, ama “cari açık” sarsıntısız bir biçimde finanse edilebilir boyutlarda kalsın. Aslında, MB’nin gündemini yukarıdaki “ama”lar, yani tahditler belirliyor. Büyüme, muhtemel bir krizin tohumlarını ekiyorsa, “hormonlu” ya da “balon” diye niteleniyor.
Dikkat edilirse, geçmişte krize girdiğimiz yılların tamamının öncesinde, “hızlı fakat bir o kadar da hormonlu” büyümüşüz.
***
Defalarca yazdık.
Ekonominin çarkı, “yüksek iç talep+dış kaynak” ikilisiyle dönüyor. Hızlı büyüdüğümüz yıllarda, ağırlıklı olarak, iç taleple (yaklaşık yüzde 70 düzeyinde) büyüyoruz. Türkiye ekonomisinde, “iç piyasaya yönelik üretimin ve ihracatın önemli bir bölümünün ithalata olan bağımlılığı” cari açığı kaçınılmaz kılıyor. Büyümeye kalktığımızda, cari açık kuyruğu dikiyor. Netice itibariyle, trend değişmiyor.
-Ne kadar cari açık, o kadar büyüme!
Dolayısıyla, cari açığımızı finanse edenlerin “portföy ve vade” tercihlerinden kaynaklanan finansal riskler, sürekli izleniyor. Bu kapsamda, para otoritesinin temkinli duruşunu ve reflekslerini son derece normal karşılamak gerekiyor.
***
İçinde bulunduğumuz konjonktürde önemli olan nedir?
Bizim için kritik olan, ne pahasına olursa olsun büyümek ve krize toslamak değil, istikrarı delmeden büyümektir. Başka çare var mı?